Şurası bir gerçektir ki, herhangi bir hadise mevzu' damgasını vurmak çok
güçtür; zira bir hadise hemen sahihtir, demek gibi, arayıp sormadan mevzu'
damgasını basmak da, ancak ağzına geldiği gibi konuşan, mes'uliyetini idrak
etmemiş (sorumluluğunu kavramamış) araştırıcıların yapacağı bir şeydir.
Mevzu' olduğunu kat'i surette bildiğimiz bir haberin uydurma olduğunu söylemeden
nakletmek, şüphesiz kesinlikle haramdır.
Rasul-i Ekrem (as) buyuruyor ki:
"Yalan olduğunu bildiği bir sözü,ben söylemişim gibi nakleden kimse de yalancılardan
biridir".
Uydurma olan bir sözü, herhangi bir insan Rasul-i Ekrem (as)'e ait
sanmasın diye, işi bu derece sıkı tutuyoruz. Ama biri tutar da mevzu' olan bir
sözü, mevzu' hadise misal (örnek) olarak zikrederse, bunda beis (sakınca) yoktur;
zira bundan maksat, anlatmak ve öğretmektir.
SENED ve METİN BAKIMINDAN HADİS
Mütehassıs tenkidcilerin (uzman eleştirmenlerin) üzerinde dikkatle durdukları şey,
muhteva, yani hadis metnidir. Senede gelince o, bu muhtevayı
tetkike (incelemeye) yardım ettiği ölçüde değerlidir.
Hz.Peygamber (as)'in sözlerini ve hareketlerini tarihi ve tahlili (çözümlemeli)
bakımdan araştırmak demek olan dirayetu'l-hadis ilmine istinat etmeyen (dayanmayan)
hadis metni çalışması ve rivayet kitaplarını ezberleme gayreti, pek önemli bir şey
değildir.
Dirayetu'l-hadis ilminde muhaddislerin, ravi ile mervinin hallerini
incelediklerini görmekteyiz.Ravi sözü ile sened zincirindeki bir halkayı, mervi
ile sadece hadis metnini kastederler.
Şu halde, mustalahu'l-hadis (hadis ıstılahları) ilmi, sadece senedle ilgili
bahislerle uğraşmaz; ayrıca metne ait birtakım meselelerle de meşgul olur.
Muhaddislerin bütün ıstılahlarında hem senedi, hem de metni içine alan ikili
bir taksim görülür. Burada dikkat edilecek husus, muhaddislerin sened ile metni
aynı derecede göz önünde bulundurduğudur. Şöyleki:
Sahih ve hasen bahislerinde müşterek bir durum vardır. Bazen hem sened,
hem de metin sahih olur veya sened sahih, metin zayıf; yahut metin sahih,
sened zayıf olur. Hasen de böyledir. Bir hadisin sahih veya hasen olduğuna kesin
surette, hükmedilemez; aksine sahih veya hasen olan sened midir; yoksa metin midir ?,
bu yönü açıklanır. Senedi sahih olan her hadisin metni de sahih olmaz.
Sahih hadis, mütevatir derecesine ulaşmışsa, ravilerinin sayısının çoğalması ve
onda ittifak hasıl olması (görüş birliğinin ortaya çıkması) itibariyle isnadına
değil, bu kadar çok ravi böyle bir yalanda ittifak edebilir mi, edemez mi ? diye
metnine bakılır; zira hisse veya akla muhalif (aykırı) olan bir meselede kalabalık
bir topluluğun anlaşması akla gelmez. Mütevatir bunun da üzerinde, isnad meseleleri
ile alakası olmayan bir haberdir.
Şaz hadisteki ravinin teferrüdü ve muhalefeti, çoğu zaman metinde bulunur.
Bu sebebledir ki, şaz hadisi ancak şaz olan rivayet eder, derler. Münker
hadisleri rivayet etmeyi hoş görmeyişleri yine bu sebebtendir. İllet ise,
bizatihi (kendisi) hadiste bulunan bir kusurdur. Bu da ravilerin hataları sonunda
meydana gelir.
Hadis ister sırf zayıf olsun; isterse sahih-hasen-zayıf arasında müşterek olan bir
hadis nevi olsun, zayıf hadis nevilerinin çoğunda hem sened, hem de metin bahis
mevzuudur (konusudur).
Sahabenin mürseli, sened bakımından munkatı' olmasına rağmen makbuldür;
zira sahabenin, rivayet ettiği metni uydurmuş olması ihtimali mevcut
değildir (yoktur); fakat Beni İsrail (İsrailoğulları'nın) haberlerini nakleden
sahabilere karşı alimler sıkı davranmışlar ve haberlerini tetkike tabi tutmadan
(incelemeden) kabul etmemişlerdir.
Alimler illetin daha çok senedde bulunduğunu söylemekle beraber, metindeki
illeti de reddetmemişlerdir ve şöyle demişlerdir:
Bir hadisin metninde illet bulunabileceği için, mutlak olarak onun sahih olduğuna hükmedilemez.
Maklub hadisi, metni maklub ve senedi maklub diye ikiye ayırmışlardır.
Rasul-i Ekrem (as)'e kimse yalan söylemesin diye hadisin lafzan edasında
(yerine getirilmesinde) senedden çok metin üzerinde titizlik göstermişlerdir.
Sahih-hasen-zayıf arasında müşterek olan ıstılahların bir kısmında sadece
metnin durumuna bakılır. Mesela merfu' hadis böyledir; zira Rasulüllah (as)'a
varan bir hadisi, zevk-i selimin (doğru kavrayışın) tanıdığı gündüz aydınlığına
benzer bir nuru vardır. Rasulüllah (as)'a nisbet edilerek onun ağzından uydurulmuş
sözler gizli kalamaz; çünkü mevzu' hadislerde parlak basiretin (doğru ve ölçülü
görüşün) yadırgadığı gece karanlığına benzer bir zulmet (karanlık) vardır.
Alimlerimiz senedi bir hedefe varmak için kullanmışlardır. Bu hedef, hadisin
sahihini mevzu'undan tefrik etmek (ayırmak) ve alimlerin, hukuk, sosyoloji,
iktisat, askerlik ve politika konularında hadislerden faydalanmalarını sağlamak
için onları farklı derecelere ayırmaktır.
Muhaddislerin sened hakkındaki ölçüleri, metne tatbik ettikleri (uyguladıkları)
ölçülerden, sadece açıklama, bablara (bölümlere) ayırma ve taksim etme bakımından
bir farklılık arzeder. Yoksa çoğu zaman sahih bir sened, sahih bir metinle son bulur;
ve hisse muhalif (aykırı) olmayan ma'kul (akla uygun), mantıki bir metin de çoğu zaman
sahih bir senedle beraber zikredilir.
Sika ravilerden meydana gelen nazil isnadın, sika olmayan ravilerin meydana getirdiği
ali isnaddan üstün olmasında bir beis (sakınca) yoktur. Hayatta olan ravilerden rivayet
etmek makbul değildir; zira muasır olmak bir mahzur (engel) sayılmaktadır.
Tenkid edilen bazı hadislerin İmam Buhari ve İmam Müslim'in Sahih'lerinde bulunmasında , bazı
zayıf hadislerin Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde yer almasında bir mahzur yoktur.
Muhaddislerin ölçülerinde psikoloji ve sosyolojiden de faydalanılmıştır. Nitekim
helva hadisi mevzu' olup onu helvacı Muhammed b. el-Haccac el-Lahmi uydurmuştur.
Hz.Peygamber (as)'in Cuhfe'de hamama girdiğini iddia eden hadis de hadis hafızlarının
ittifakı ile (görüş birliği ile) uydurmadır ; zira Rasul-i Ekrem (as) zamanında
(O (as)'nun yaşadığı yerlerde) hamam diye bir şey yoktu.
Bu ölçülerdeki hassasiyet aşikardır. Şöyle ki, bir defa bile yalan söylediği
sabit olan ravinin hadisi kabul olunmaz. Çok yanılıp hatasından dönmeyen ravilerden
hadis alınmaz. Muhaddislerin kulağı tashif yapılan kelimeyi kaçırmayacak kadar hassastır.
Rasul-i Ekrem (as)'in ağzından çıkması mümkün olmayan sözler metinle ilgili
hususlardır. Mesela Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği ileri sürülen hadiste Rasulüllah
(as)'ın köle olmayı arzu etmesi gibi ki, buna imkan yoktur.
Bütün bunlar bizi zaruri bir neticeye götürmektedir: Bu durumlar karşısında
muhaddislerin daha çok sened üzerinde mi, yoksa metin üzerinde mi durduklarını
tayin etmek (belirtmek) gerekirse, kesin olarak söylenecek söz, onların metin üzerinde daha çok durduklarını beyan etmek (açıklamak) olacaktır; çünkü sened bizi asıl söze ve metne götüren bir vesileden (araçtan) ibarettir.
Muhaddislerin icad ve tatbik ettikleri (uyguladıkları) böylesine hassas bir metodun tarihte bir eşi ve benzeri yoktur.
En iyisini ve en doğrusunu bilen şanı yüce Allah'tır.
[İlk Sayfa]
[Önceki Sayfa]
[Sonraki Sayfa]
[Son Sayfa]
|