Hadis Dersleri: Hadis Öğrenimi|Hadis İlimleri|Hadis Usulü|Mevzu Hadisler

[İlk Sayfa]  [Önceki Sayfa]  [İçindekiler]  [Sonraki Sayfa]  [Son Sayfa]


Sayfa 5


Nazil İsnad: Ali İsnad'ın zıddıdır ve hadisi rivayet eden son ravi ile ilk kaynağı olan Hz.Peygamber (as) veya bir hadis alimi arasında normalin üstündeki sayıda ravi bulunan isnaddır.
Ali'nin Nazil'den üstün olduğunu mutlak olarak söyleyip geçmemelidir. Bir husus ile değer kazanan nice nazil isnadlar vardır ki, ali isnaddan üstündür. Nitekim nazil isnadın ricali daha sika veya daha hafız yahut daha fakih olursa veyahut tahammül tarzı sema'a daha yakın bulunursa, ali isnaddan üstün olur.
(Tahammulu'l-Hadis: Hadis almak demektir ve tamamen rivayet karşılığıdır).
(Sema': Hadis rivayet metodlarından biri, birincisi ve en önemlisidir. Hadisi, bizzat şeyh denilen muhaddisle bir araya gelerek, ondan işitmek suretiyle gerçekleşir).

F. 14-15) Mütabi' ve Şahid
Mütabi': İ'tibar sonunda ferd olduğu sanılan hadisle aynı veya benzer lafızlarla başka ravi tarafından rivayet edildiği anlaşılan hadise denir.
(İ'tibar: Ferd olduğu zannedilen bir hadisin mutabi' olup olmadığını anlamak için tariklerini cami'lerden, müsnedlerden ve cüz'lerden aramaya denir).
Şahid: Hadisin ravisine, bir başka ravinin, aynı hadisi diğer bir sahabiden lafzan ve manen benzeyen- veya sadece mana i'tibariyle benzeyen- bir metinle rivayet ederek muvafakat ettiği (uygun düştüğü) hadistir.

G. 16) Müdrec
Müdrec: Metninde veya senedinde kendine ait olmayan bir fazlalık görülen hadistir . Metindeki idrac çoğu zaman hadisin sonunda olur. Hadise kendi sözlerini katan bazı raviler, bunu hadisi izah ve tefsir etmek (açıklamak) için yaparlar. Bu kabil (tür) idrac bazen hadisin başında veya ortasında olur. Hadisin baş tarafında olan idrac, ortasında olan idrac'dan daha çoktur.
(İdrac: Ravinin rivayet ettiği hadisin metnine veya senedine aslından olmayan sözler sokmasına denir).
Müdrec olan kısım birkaç şekilde bilinir:
    1. O kısmın Hz.Peygamber (as)'e nisbet edilmesi muhal (imkansız) olur.
    2. Sahabinin müdrec cümleyi Hz.Peygamber (as)'den duymadığını açıkca söylemesidir.
    3. Bazı raviler müdrec olan sözü merfu' metinden ayırarak kimin söylediğini belirtir ve ilave edilen kısımla, edilmeyeni gösterir.

H. 17) Müselsel Hadis
Müselsel Hadis: Müsned ve muttasıl olup, içinde tedlis bulunmayan ve rivayet şekli hakkında Rasulüllah (as)'a varıncaya kadar her ravinin bir önceki raviden naklettiği birbirinin aynı sözlerin ve hareketlerin senedinde tekrar edildiği hadistir.
(Tedlis: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişcesine rivayette bulunmasına denir).
(Muasır: Aynı asırda, aynı devirde yaşayan kişi).

I. 18) Musahhaf Hadis
Musahhaf Hadis: Muharref gibi isnad veya metninde bir kelimesinin değişmesiyle rivayet edilen hadise denir.
(Muharref: Genellikle ibareleri değiştirilerek rivayet edilmiş hadislere denir).
Yazılışı aynı olmakla beraber, noktaların değişmesiyle meydana gelen harf veya harflerin değişikliğine Musahhaf, şekil ile alakalı olan değişikliğe de Muharref adı verilir.
Musahhaf daha çok metinlerde, bazen de isnadlardaki isimlerde vuku bulur (olur).

ALTINCI FASIL

MEVZU' HADİSLER VE UYDURMA SEBEBLERİ

Sahih rivayeti, uydurmasından ayıracak maddelerin en meşhurları aşağıdaki beş maddedir.
Bir haberin uydurma olduğuna hükmetmek için, bunlardan birinin bulunması dahi kafidir (yeterlidir).
    Birinci kaide: Hadis uyduran kimsenin, yaptığı işi bizzat i'tiraf etmesidir.
    İkinci kaide: Rivayet edilen sözde bir gramer hatası veya bir mana bozukluğu bulunmasıdır.
Böyle bir kusurun, Arapların en fasihi olan Rasul-i Ekrem (as)'den sadır olması (meydana gelmesi) imkansızdır.
(Fasih: 1- Bir dilin kaidelerine ve inceliklerine uyarak konuşan; açık anlaşılır ve düzgün konuşan kişi.
2- Fesahata uygun söz).
(Fesahat: Sözün kelime, mana, ahenk ve sıralama yönlerinden kusursuz olması. Dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılmasıdır).
Esas rekaket, mana bozukluğudur. Buna lafız bozukluğu eklenmese bile sadece mana bozukluğu, o sözün uydurma olduğunu gösterir; zira İslam, baştan sona güzeldir; rekaket ise çirkin olan bir şeyde bulunur. Sadece lafız bozukluğu bunu göstermez; çünkü bir hadis, manen rivayet edilirken, lafızları fasih olmayan lafızlarla değiştirilerek rivayet edilmiş olabilir. Evet, eğer ravi o lafızların Hz.Peygamber (as)'in lafızları olduğunu söylerse yalancıdır.
(Rekaket: İfadenin zayıf olması hali, selametin zıddı).
    Üçüncü kaide: Rivayet edilen sözün tevili mümkün olmadan akla veya his ve müşahedeye aykırı düşmesidir.
(Tevil: Bir söz veya hareketi görünen manası dışında yorumlamaya denir).
(Müşahede: Rü'yet (basiret, isabetli düşünme hassası (hususiyeti)).
    Dördüncü kaide: Hadis diye rivayet edilen sözün, basit bir iş yüzünden şiddetli cezalar veya büyük mükafatlar görüleceğini ifade etmesidir.
Hikayeci vaizler, halk tabakasının kalbini kazanmak için bu nevi sözler uydurmaya pek hevesli idiler.
    Beşinci kaide: Hadis uyduran kimsenini yalancılıkla tanınan, dindarlıkla ilgisi bulunmayan ve şahsi arzularını tahakkuk ettirmek (gerçekleştirmek) hevesiyle hadisler ve senedler uydurmaktan korkmayan biri olmasıdır.

Hadis uydurma hareketi, hicretin 41. senesinde, 4. halife Ali b. Ebi Talib (kv)'in hilafeti zamanında başlamıştır. İlk zamanlar hadis uydurmanın en mühim sebeblerinden biri, mensub olduğu mezhebi galip getirme çabaları idi. Muhtelif asırlarda bid'atçılar Rasulüllah (as)'a iftira etmek için uğraşıp durmuşlardır.
(Bid'atçı: Bid'at ortaya çıkaran veya bid'atlara bağlılık gösteren kimse).
(Bid'at: Hz.Peygamber (as)'den sonra ortaya çıkan ekseriya (çoğunlukla) sünnete aykırı uygulama.
İkiye ayrılır:
1- Bid'at-ı hasene: İyi ve güzel bid'at.
2- Bid'at-ı seyyie: Kötü, sünnete aykırı bid'at).

Bid'atçılardan bir grup, mezheplerini iftira ve tezvir (süslü yalan söyleme) yoluyla müdafaaya çalışan ve kitaplarını mevzu' hadislerle dolduran fakihlerdir.
Bazen halk arasında bilgiç (bilgili kişi) görünmek gayreti, hadis uydurmaya sebeb olmaktadır. Her asırda görülebilen böylesi açık gözler, halkın aklını çelen birtakım garip sözler uydurmak suretiyle cehaletini gizleyebilmektedirler.
Alim geçinen kıssacılar, en yüzsüz ve en hayasız insanlardır. Bazı zahid ve mutasavvufların, insanları salih amellere teşvik etmek için Rasul-i Ekrem (as)'e söylemediği bir sözü hadis diye uydurmakta bir beis (sakınca) görmemeleri hakikaten çok garibtir. Rasul-i Ekrem (as)'in seçkin hikmetlerinden ve özlü sözlerinden meydana gelen, dilin sayıp dökemediği bu büyük servet onlara kafi (yeterli) gelmemiş gibidir. Bu adamların ibadetle meşgul olmaları, zühd ve iffetle tanınmaları, halkı, uydurdukları şeye aldanmaya sevketmektedir. Bu cihetten (yönden) zararları tasavvurumuzun (hayal edebileceğimizin) çok fevkindedir (üstündedir). Cehaletleri sebebiyle İslam'ın güzel yüzünü çirkinleştirmişler, İslam prensiplerinin (esaslarının) arasında bulunmayan şeyleri, İslam esaslarındandır, diye sokuşturmuşlardır.
(Zühd: Dünyaya, maddeye ve menfaate değer vermeme, rağbet etmeme (onları arzulamama), kanaatkar olma; nefsi ve dünyevi arzuları terketme).
Hadis uyduranları, Rasul-i Ekrem (as)'e nisbet ettikleri iftiraları saymaya kalksak, tüketemeyiz. Sadece din düşmanları on dört bin hadis uydurmuşlardır.
Kendi dinini adi kimselerin oyuncağı olmaktan ve Peygamber'inin (as) hadisini de uydurmacıların yalanından koruyan Allah Teala'ya hamd-ü senalar etmeliyiz. Cenab-ı Mevla, kendine güvenilir, ihlaslı, temizi pisinden ayıran, bize uydurma sebeblerini öğreten, hadis uyduranları cerh eden, onların bayağı (adi) hareketlerini ortaya döken, mevzu' hadisleri bir araya topladıkları kitaplar te'lif eden (yazan), bu uydurma hadisler kendilerini müşkil (zor) durumda bırakmasın diye zaman zaman onları ezberleyen alimler göndermek suretiyle ümmet-i Muhammed'e büyük lütuflarda bulunmuştur.
(Cerh: Hadis ravilerinde bulunan ve rivayetlerinin reddedilmesine sebeb olan kusurların tesbit edilerek rivayet kusurlarının ortaya konması ve bunun sonucu olarak naklettiği hadislerin reddedilmesini sağlamaktır).



[İlk Sayfa]  [Önceki Sayfa]  [Sonraki Sayfa]  [Son Sayfa]